Bu ayaklar benden hesap soracak,
Bir düşüncenin peşinden dolaştırdım sokak sokak ,
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle
Bazı sarhoş ,bazı yorgun
Her zaman bir yastığa hasret!
Bu ciğer de hesap soracak,
Esirgedim, güneşini, havasını
Bu ağız bu dişler, bu mide...
Ne ikram edebilirim ki bol keseden
Bu bilekler de hesap soracak,
Göz yumdum çektikleri eziyete.
Bilsem ki kimsenin parmağı yok
Bu sürüp giden işkencede;
Kılım bile kıpırdamadan bir sabah
Çekerdim darağacına çekerdim kendimi
Bilsem ki suç bende!..
Rıfat Ilgaz
Yalnızlığın ne demek olduğunu ilk defa öğrendim
İlk defa sensiz çarptı yüreğim,
Gitarın tellerini ilk defa sensiz okşadım
Yıldızlara ela gözlerini unutarak daldım ilk defa
Baharda yeşeren yeni bir tomurcuk gibi,
Yeniden doğdum ayrılık mısralarında
Mavi semaların yalnız izlendiği bu alemde
Yangın dolu saatleri sensiz yaşadım
Hasretine aç kalmış bu gönlüm,
Tıpkı yaşlı bir çınar gibi uğurluyor yapraklarını
Sözlerin fayda etmediği bu yer bir sessizlik adası
Benim şehrimde yalnızlık çok farklı yaşanıyor
Şimdi resmini tozlaşmış sokak lambalarında
Ağlıyan hatıraların sana haykırışında
Beni terkettiğin mevsimin aylarında
Güneşin acımasız kızıllığında arıyorum..
Bir damla göz yaşınla eiryen bu yüreği
Bir damla göz yaşımla tutuşturuyorum
Aşk çileklerimi ektiğim tarlama
Bu bahar son nadası bırakıyorum
Gönlümün bulutlarını senin şehrine yolladım
Yolladım ki anla her düşen yağmur damlasının
Benim göz yaşım olduğunu
Yolladım ki anla her çakan şimşeğin
yüreğimin derinliklerinde ki cehennem olduğunu
Sen gittin ben gidemedim...
Sen unuttun ben unutamadım...
Hasretinden Prangalar Eskittim
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara,
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.
Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana,
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni...
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Gitmeliyim Buralardan Seninle
yanıma alarak incinen tabutları
duyguların mıknatıslı şehrini
cam renkli cenazeleri
paslanan çekiçleri
gitmeliyim buralardan seninle
giderken buralardan seninle
yanımda hüzün olmalı
ocağımda işaret biriktiren ellerin
bir de yüzün olmalı
tabut bir elbise gibi üstümde
dökerken anlamsız kuşkularını
sunacak ağrıyan hücrelerime
mıknatıslı şehir muştularını
cam renkli cenazelerden
yüreğim bir orduyu diriltirken yeniden
arlıksız okşayıp paslanan çekiçleri
birer birer dikeceğim bahçeme
masalarda kalan, kutsanan çiçekleri
ağlamaklı gülmekte
lezzetini yitirmiş kuru ekmekte
ihanete uğrayan bir yürekte
gideceğim buralardan seninle
şarap kahrından yıllanabilir
aceze fotoğraflarda büyüyen
yangın küllenebilir
asil bir soy kütüğü taşıyan akreplerin
katlettiği kelebekler
mercan dudaklarda dillenebilir
şarkıları artık duyamıyorum
kırılan yayın yerine
hilal kaşlarını koyamıyorum
öyle tutkunum ki denizlere
uzaktan bakmaya kıyamıyorum
yıkarak köprüleri, yakarak gemileri
mütavazı ellerin, kınalı gözlerinle
ardımdan ağlatarak kabartma resimleri
gideceğim buralardan seninle
Umudun Kalbini Kırdım
Eskidi aşkın gönül bahçemde gülüm
salkım söğüt ün gölgesine gizledim unutamadıklarımı da
yanağımda öpüşünün sıcaklığı kadar taze
sırtımdaki ihanetin
kendi denizlerimin dalgıcıyım artık
kendi denizlerimin dalgıcyım artık
yaralı tek bir balık yok
inciler istiridyelerinle mutlu
bende kendimle
eskidi korkularım ,geçmez sandığım gecelerde
sabahların rüzgarlarına fırlattım sensiz rüyalarımı
aklımda gün ışığının güneşi kadar sıcak hala
ağlattığın gözyaşlarım
kendi yüreğimin ormanlarındayım artık
yaralı tek bir ceylan yok
böğürtlenler dalında mutlu
bende kendimle
eskidi hasretim perdesi solgun pencerelerde
umudun kalbini kırdım kolumdaki saatle
içimde bulutun yağmurları kadar yüklü
gök gürültüsü korkularım
kendi yolumun yokuşundayım artık
başucu lambam da yok
fotoğrafın çerçevesinde mutlu
bende kendimle
eskidi yüreğim çalan telefon zillerinde
artık seni soranım da yok
içimde aşkın dilimde şarkın bitti
senin de dönmeye niyetin yok
Uyumak istiyorum
ki yıldız arası göğe asılı hamak…
Uyku, uyku… Zamansız ve mekânsız, uyumak.
Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.
İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış Peygamberden bildiri.
Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla…
Özgürlük ateşimiz parıldayacak her daim
Bilgilerimizle savaş açacağız silahlar yerine
Yaptıklarınız yetmeyecek bizi durdurmaya
İplerimizi ellerinde tuttuklarını sananlara inat
Giderek daha da güçlü olacağız
Ve bir insan olduğumuzu
Unutmayacağız, unutturmayacağız !
Aşk Çocuğu
Pencerelerin kenarından
Sarkmış tül perdeleri
Pembe Evin
Uçup uçup yüz sürüyorlar
Karşı tepedeki manastırın selvilerine
Rüzgârla eğilip doğruldukça
Sardunyalar, biberiyeler,
Hiç korkma
Karada ölüm yok oğlum sana bugün
Leylekler daldı birden göğün acentasına
Gidip-gelme almak üzere Güneye hicret
Sen de gel diyorlar kanatlarıyla,
El sallıyorum ben de yattığım yerden
Leyleklere Leylim-Leylim
Diye diye
Güneşle karışık bir esinti geçiyor şakağımdan
Uzatıyorum elimi denizden yeni çıkmış senin serinliğine,
Göğsümün, karnımın, kasıklarımın, bacaklarımın
Tüyleri kamaşıyor sevinçten
Uyanıyoruz sonra
Dizine yatırıp beni çingene benlerimi sıkıyorsun
Gümüşlü zurnası dikiliyor havaya çeribaşının
Işıklar bir bahriye çiftetellisi çalıyor yüzümde
Hay allah
Yine tutuldum galiba
Derken bir aşk çocuğu doğuyor
Çırpınan denizin karnından
Bu şiir
Ağlarken gülüyor
Ve ağlıyor gülerek
Tuzlu damlalarıyla güneşin,
Sözcükler yanıp yanıp sönerken
Körpecik teninde
Uzaylardan aparttığım yıldız bitleriyle
CAN YÜCEL
sıradan akşamlar
Her gündüze uyandığımda
Yeni bir hayat derdim içimden
Gece ölümün soğukluğu
Ve bende acının korkusu
Sözler verdim... Tutamadım.
Bir zaman sonra ben oldum
Gündüze bakıp ağlayan
Gecenin karanlığında
Dünyayı sarmalayan.
Her insan Öldürür Sevdiğini
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
Özdemir Asaf (?) çevirisi ile;
Her insan öldürür gene de sevdiğini
Bu böyle bilinsin herkes tarafından,
Kiminin ters bakışından gelir ölüm,
Kiminin iltifatından,
Korkağın öpücüğünden,
Cesurun kılıcından!
Kimisi aşkını gençlikte öldürür,
Yaşını başını almışken kimi;
Biri Şehvet'in elleriyle boğazlar,
Birinin altındır elleri,
Yumuşak kalpli bıçak kullanır
Çünkü ceset soğur hemen.
Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müşteridir, diğeri satıcı;
Kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdiğini,
Gene de ölmez insan.
Orada Tanıdıklarım
Bir kafes.
Bir kanarya kuşu.
Sarı kanatların
tellere vuruşu.
Kitaplar, kitaplar,
Puşkinden Mayakofskiye kadar
şiir kitapları..
Kitaplar, kitaplar,
Felsefe - Diyalektik Materyalizm.
İktisat - Dört cilt Kapital.
Bir keman -
yeni doğmuş bir çocuk gibi yatıyor kutusunda.
Pencere açık.
Dışarda şehir -
ayışıklı uykusunda...
Gözler.
Kocaman, berrak, iri,
iki mavi damla gibi gözleri..
Kumral
kıvırcık
bir sakal.
Yüzü beyaz...
Pencere açık.
Gece.
Yaz....
Odada ikimiz.
Konuşuyor o:
-'İsterdim ki ben,
Şarkılarımı söylesinler benim
el ele tutuşup dönerken
çocuk bahçelerinde çocuklarımız..
Duyduğum seslerin en güzelidir -
bir yaz gecesi -
dizimde yatan bir çocuğun
bana yıldızları soruşu..'
Bir kafes.
Bir kanarya kuşu.
Bir keman -
yeni doğmuş bir çocuk gibi yatıyor kutusunda.
Pencere açık.
Dışarda şehir -
ayışıklı uykusunda.
Odada ikimiz.
Konuşuyor o:
-'İsterdim ki ben,
bir kitap bekçisi olayım
camları güneşli bir kitap evinde.
Duyduğum zevklerin en doyulmazıdır -
yıldızlı cenup denizlerinin alevinde
sabahlar gibi
sevilen bir kitap başında sabahlamak....'
Kitaplar, kitaplar,
Puşkinden Mayakofskiye kadar
şiir kitapları.
Felsefe - Diyalektik Materyalizm.
İktisat - Dört cilt Kapital.
Gözler.
Kocaman, berrak, iri,
iki mavi damla gibi gözleri.
Duvarda bir tabanca -
N A G A N T ..
Pencere açık.
Dışarda yaz.
Gözler.
Yüzü beyaz.
İkimiz.
Konuşuyor o:
-'Öldürüyorum.
Öldürüyorum.
Öldürüyorum.
Boşalan bir çuval gibi devrildiklerini görüyorum.
İş ağır.
Fakat....'
Duvarda bir tabanca -
N A G A N T ..
İkimiz.
Konuşuyor o:
-'Kalbini, kellesini, bağrını
- TEK KELİME -
inkilaba verenler
taşırlar bizde yükün en ağırını.
Öldürüyorum.
Devrildiklerini görüyorum...
Halbuki ben
çocuklarımız el ele tutuşup dönerken
şarkılarımı....
Ben..
Bir kitap evinde...
Yıldızlı cenup denizlerinin alevinde
sabahlar gibi
sevilen bir kitap başında sabahlayım...'
Yüzü beyaz.
Pencere açık.
Gece.
Yaz..
NAZIM HİKMET