Durma artık burada uysal âşık!
Aydınlık milinin yatağında.
Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı,
Anlamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde ağırbaşlılığın.
Veda geliyor şimdi, öğretmek için
Sergilenmeyi, uçuşan geriye dönen vakitte.
Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını
güzün, kavisin beyaz yanağıyla?
Bu aklıkta, minarem mavi benim.
Işığım denize kayıyor, bir sayıklama
İzleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz insanlığa!
Martilarin sana dogruyu soyleyecekti
arzu tramvaylarina binmeseydin...
Acilarin seni yeni bir sehre goturecekti
yuruyusune vurulmasaydin...
Tuhaf, ele gecmez, tehlikeli bir hayvandin.
Sehrin yaban adamlari sana oyle bakmasaydi,
uyur, bir daha uyanmazdin...
Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden
Bunca analar ağlayıp durur da
Akıp gider gelinciklerden
Kör müdür sağır mıdır bu ırmak
Ölen ben, öldüren benden
Her yerde böyle olmuş bu
Önce dağa, taşa, ağaca söyletmiş halk
Sonunda sabahın bir yerinden
Uyanıp kalmış ayağa ırmak
Ölen ben, öldüren benden
Ala gözlerini sevdiğim dilber
Seni görmeyeli göresim geldi
Altun kemer sıkmış ince belini
Usul boylarını sarasım geldi
Küçücüksün güzel etme bu naazı
Ciğerime bastın ateşi kozu
Başına sokmuşun gülü nergisi
Yüzünü yüzüme süresim geldi
Aladır gözlerin karadır kaşın
Aradım cihanı bulunmaz eşin
Yaylanın kenarından beyazdır dosun
Uzanıp üstüne ölesim geldi
Karac(a) oğlan der ki bilirim seni
Adadım yoluna kurban bu canı
Koynunda beslesen ayvayı narı
Çözüp düğmelerin deresim geldi
CIMBIZLI ŞİİR
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna,
Umrunda mı dünya
Orhan Veli
Benim gönlüm sarhoştur
Yıldızların altında
Sevişmek ah ne hoştur
Yıldızların Altında
Sular rüzgarı dinler
Aşıklar hep serinler
Çoban yolları inler
Yıldızların altında
Yanmam gönlüm yansa da
Ecel beni ansa da
Gözlerim kapansa da
Yıldızların altında
Mavi nurdan bir ırmak
Gölgede bir salıncak
Bir de ikimiz kalsak
Yıldızların altında
Ne keder ne yas olur
Çakıllar elmas olur
Bir kadeh bir tas olur
Yıldızların altında
Ettiğim ah değildir
Bahtım siyah değildir
Buse günah değildir
Yıldızların altında
Bağından her güzel bir gül seçerdi,
Bundan mı sarardın soldun,ey gönül?
Kadınlar geçerdi,kızlar geçerdi,
Bir zaman aşk için yoldun,ey gönül!
Dünyaya baksan da gülümser gibi
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın,doldun,ey gönül!
Çare yok,matemin çok derinse de,
Hasretin tükenmez yaşın dinse de.
Gençliği hoş geçti,eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun,ey gönül!
Uzağı ne zaman düşünsem aydınlık
Burda geceler kaldı sen gittin
Geceyle uyku suyla yosun
Benimle olduğun bilmez misin
Uzak ve beyaz şehirlerden
Bir ince yağmurla gelirsin
Gece bekçisini sokağından
Garibi yatağından çeker alırsın
Bir hikaye bilir söylerim
Dost yıldızlara karşı ve sabaha doğru
Bu hikayenin bir ucu sendedir
Kurtarmak isterim kurtarmak isterim
Bütün uçurtmaların ipi elindedir.
OĞLUMA
Biliyorsun ki, oğlum, ortada ne sen varsın,
Ne seni yeryüzüne getirecek bir anne:
Bir gün cihana gelmen mukadderse, anlarsın,
Bu gelişten gözümü, gönlümü yıldıran ne?
Her gün saban başında topladığın kederler
Seni yorgun çıkarır sabahın altısına
Çalışkan ellerine bakanlar kirli derler,
Leke derler alnında güneş karaltısına.
İnce belin bükülmez zamanın dizlerinde,
Öpülen eteklere ayağını silersin.
Yoksulluğun yüzerek sonsuz denizlerinde
Gördüğün her kıtaya açıktan diş bilersin.
Ayağında çarıklar dökülür parça parça,
Gözyaşların çürütür gömleğinin kolunu.
Bir lokmanın ardında dolaşır haftalarca,
Sürgün gibi gezersin kendi Anadolu’nu!
Fazilet arkadaşın, hakikat yoldaşınla
Seyredersin yabancı bir ufkun baharını,
Bulutları delsen de yükselen dik başınla
Sonunda mal edersin bir dişiye varını.
Akşamları bir camın önünde seni değil,
Elindeki çıkını gözetleyen karındır.
Hakkın önünde eğil, zulmün önünde eğil!
Taçlar bile cihanda eğilen başlarındır…
Derdim, omuzlarına yük olmasın bu varlık,
Derdim, oğlum ne haktan, ne kuldan bir şey umsun.
Nasip olmaz kimseye bu kadar bahtiyarlık
Ki sen benim doğmamış, doğmayacak oğlumsun.
Faruk Nafız Çamlıbel
Divane ettin aklımı
Taştan taşa vura vura
Aradım can yoldaşımı
Baştan başa sora sora
Kimi yanar kimi söner
Kimi iner kimi biner
Saraylar virana döner
Baştan başa dura dura
Gir Mahzuni dost bağına
Kar yamış dostluk dağına
Gençliğim ömrüm çağına
Baştan başa yara yara